myspace

myspace graphics

Cuma, Şubat 24, 2006

ANNEME MEKTUP


ANNEME MEKTUP
Ben bu gurbete ile düştüm düşeli,
Her gün biraz daha süzülmekteyim.
Her gece, içinde mermer döşeli,
Bir soğuk yatakta büzülmekteyim.
Böylece bir lâhza kaldığım zaman,
Geceyi koynuma aldığım zaman,
Gözlerim kapanıp daldığım zaman,
Yeniden yollara düzülmekteyim.
Son günüm yaklaştı görünesiye,
Kalmadı bir adım yol ileriye;
Yüzünü görmeden ölürsem diye,
Üzülmekteyim ben, üzülmekteyim.

Necip Fazıl Kısakürek

Çocukluğumda ben okuldayken ya Anneme birşey olursa endişeleriyle geçti. Eve yaklaştığımda kapıda bir kalabalık varsa yüreğim sıkışırdı, yoksa!... diyerek. Her kapı vurulduğunda, daha sonraları her telefon çaldığında acaba acı bir haber mi var hastaneden kaygısı ile yürek çırpınışları ile geçti. Sonraları bu endişelere Babam da eklendi. Ve işyerime gelen bir telefonla düştüm yollara ve kaybettim Babamı bir trafik kazasının ardından, çıkamadığı yoğun bakımda...

Bu şiirleri tüm anne-babasını özleyenlerle paylaşmak istedim. Henüz kaybetmedikse, onları çok sevdiğimizi söylememize vesile olsun, hatırlatsın istedim. Unutmayalım onlar akşam güneşi ve akşam güneşi cabuk batar arkadaşlar.


Benim Babam
Bu adam benim babam
Sekiz köse kasketiyle
Omuzunda sekosuyla hey!
Cebinde yok parasi Bafra'dir cigarasi
Yüregindedir yarasi
Alti çocuk büyütmüs
Bir isçi maasiyla
Bu adam benim babam hey!
Aglama benim babam
Aglama naçar babam
Kara gün geçer babam hey!
Bir kapiyi kapayan
Gene açar babam
Aglama benim babam hey!
Aglama mazlum babam
Aglama naçar babam
Kara gün geçer babam hey!
Bir kapiyi kapayan
Gene açar babam
Allah büyük babam hey!

Bu adam benim babam
Derdi daglardan büyük
Çaresiz (biçare) , beli bükük hey!
Bir gün olsun gülmemis
Rahat nedir bilmemis Gözyasini silmemis
Bir lokma ekmek için
Kimseye egilmemis
Bu adam benim babam hey!
Benim babam mert adamdi
Mangal gibi yüregi
Yufka gibi kalbi vardi
Hayatim boyunca o'na özendim
Fedakardi
Bir dikili agaci olmadi belki
Ama kendisi
Onuruyla yasayan koskoca bir çinardi
Üstümdeki kol kanat
Sirtimi yasladigim dag gibiydi
Ben babamin ogluyum
Tepeden tirnaga Anadolu'yum... .
Fatih Kisaparmak
Bu şiiri sevmişimdir daha ilk okuyunca. Benim babam içmese de sigara, başında kasketi, omuzunda sekkosu olmasa da. Benim babam da Anadolu idi. Lapa lapa yağan karlarda, araba bulunmasa da, hasta komşusunu alıp arkasına götüren di hastaneye. Hiç de mühimsemeden, bir bardak su vermişcesine tabii olarak. Hastalandı, geçirdiği felçten zor yürüdü ama yüksünmedi hiç. Dünyada bu kadar dert olur diyerek. Ölüm de, yaşlılık ta çok tabii idi nazarında. Yaşın kemale ermesini güzellik değilde saklanacak bir husus gibi düşünenleri, ölümü ağıza alınmaması gereken nahoş bir konu gibi görenleri hiç anlayamadı Kızı ol sebepten....

Salı, Şubat 21, 2006


Yapılan iyiliklerin reklama dönüştüğü günümüz dünyasında sadaka taşlarına bir bakışın güzel olacağı düşüncesiyle aşağıdaki yazıyı almak istedim. Benzer bir güzelliği de İtalyanlarda kimseyi incitmeden içilen askıdan çaylarda okumuş, çok beğenmiştim.
İyilik yapmada bir incelik: Sadaka taşları
Atalarımızın kabul edip hayatlarına taşıdıklarına baktığımızda verilen sadakalarda ve yapılan iyiliklerde ‘sağ elin verdiğini sol elin bilmemesi’nin bize ait bir düstur olduğunu görüyoruz. Kur’an-ı Kerim, başa kakmanın, sadakanın değerini, minarenin tepesinden kuyunun dibine düşüreceğini gösteriyor. Bakara Sûresi’nde, “Tatlı söz ve kusurları bağışlama, peşinden başa kakma yoluyla incitme gelen sadakadan çok daha iyidir.” (Bakara, 2/263) buyurularak başa kakmanın sadakanın değerini sıfırlayacağı ifade ediliyor. Toplumda, yapılan iyilikler bu anlayış içinde olunca, başa kakma ve yaptığı iyilikten dolayı başkalarına üstünlük taslama gibi problemler olmayacaktır. Dinin ruhunu iyi kavrayan Müslümanlar ‘Yaptıkları hayrın içine riya girer, iyilik yaptıkları kimseler eziklik hissederler’ diye son derece hassas davranmışlardır. Bu hassasiyetin ürünü olarak bugün bildiğimiz bir uygulama vardır Osmanlı döneminde: Sadaka taşları. Prof. Süheyl Ünver hocanın verdiği bilgiler ışında sadaka taşlarını tanıyabiliriz. “Sadaka taşı, iki metre boyunda mermer bir sütun. Üstünde bir çukur var.” Dış görünüşü genelde bu şekilde olan sadaka taşları sosyal hayatın en önemli icatlarındandır. Yapılan iyiliklerin başa kakılmaması ve muhtaç insanların da ezilmemesi için enfes bir yoldur sadaka taşları. Umumiyetle geceleyin veya kimsenin olmadığı bir dönemde hali vakti yerinde olanlar buraya ihtiyaç sahipleri için sadakalarını bırakırlardı. Bir insan sadaka vermekle hayır yapıyordu; ama kime iyilik yaptığını da bilmiyordu. Karşısında ezilen iki büklüm olan insanlar olmuyordu böylece. Derdini kimseye açamayan hakiki bir fakir, ihtiyacı olunca oraya geliyor ve o da yine kimseye halini açmadan oradaki paranın ihtiyacı kadarını alıyordu. Ne kadar ihtiyacı varsa o kadar. Çünkü o biliyor ki, kendisi gibi ihtiyacı olan başka insanlar da var. Bu sadakayı verenin de meçhul olması sebebiyle kimsenin karşısında yüz suyu dökme ve ezilme durumu da olmuyor ve duasını da tanımadığı, bilmediği bir insana gönderiyordu. Tavır ve davranışlarını dinin ruhundan alan atalarımız gerçekten ince anlayış sahibi insanlarmış. Sadece sadaka taşları değil, her birisi ayrı bir inceliğin ürünü olan ayni ve nakdi yardımlar da bizim kültürümüzün ürünleri. Yüzsüzlük edip insanlardan isteme hususunda geri duran insanların ihtiyaçlarını giderme adına mükemmel bir buluş.
Sayı:
105
Bölüm:
Dini bilgiler
Yazar:
OSMAN KARYAĞDI

Çarşamba, Şubat 08, 2006

MERHABA


...........Duruyor karsımda tabiat bir gül-i rana der bir şairimiz. Ben bu ikinci blogumda şiir, hikaye ve gezi anı ve fotoğraflarını paylaşacağım bir sayfa olsun istiyorum. Görüşmek üzere hoşçakalın.